82 research outputs found

    Effects Of Spatial Distribution Of Fullerene On The Mechanical Behavior Of Graphene Fullere Composites

    Get PDF
    Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2016Son yıllarda ortaya konulan ciddi deneysel ve teorik araştırmalara paralel olarak, nanoteknoloji içerisinde önemli bir yer sahibi olan ‘nanomalzemeler’ önemli ve ilgi çeken bir bilim alanı olmuştur. Bir çok çalışma göstermiştir ki; yakın gelecekte, daha kompleks mühendislik yapılarının meydana getirilmesinde nanomalzemelerin üstün fiziksel ve kimyasal özelliklerinden ciddi oranda yararlanılacaktır. Örneğin, konvansiyonel malzemelerden daha iyi performansa sahip ultra hafif malzemelerin dizaynı yakın gelecekte mümkün olacaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde, karbon temelli malzemeler, grafen, karbon nanotüpler (CNTs) ve fulleren her disiplinden bir çok araştırmacının dikkatini çekmektedir. Karbon yapılı malzemelerin doğasını anlamak için karbonun elektronik yapısının detaylı olarak incelenmesi ve bilinmesi gerekir.Karbon 6 elektronlu (1s2, 2s2, 2p2) yapısıyla diğer bir çok element ile kolay bağ kuran bir yapıya sahiptir. Bunla beraber karbon kendi içerisinde de bağ kurabilir ve bu sebeple doğada allotroplarıyla bilinen bir elementtir. Elmas ve grafit karbon allotrobu olarak uzun çağlardır bilinmektedir. Ancak tamamen yeni karbon formları olan fulleren, grafen ve karbon nanotupler son 30 yılda bulunan yeni karbon formlarıdır. Fulleren ilk olarak ‘buckminsterfullerene’ ismiyle Kroto tarafından 1985 yılında rapor edilmiştir.C60 molekülü en yaygın bilinen fulleren yapısıdır ve 12 tane beşgen, 20 tane altıgen yüzeyin simetrik olarak dizilmesiyle elde edilen küresel bir moleküldür. Bu yapısıyla fulleren, Euler teoremine uyum sağlamaktadır. Fulleren sp2 bağ yapısıyla çok güçlü bir moleküler yapıya sahiptir ve çok büyük basınç yüklerine karşı dayanım gösterebilir. Fullerenler 3000 atmosfer basınca maruz kaldıktan sonra üzerindeki yük kaldırıldığında, ilk hallerine dönebilecek kadar dayanımı yüksek malzemelerdir. Bu açıklamaya paralel olarak teorik hesaplar göstermektedir ki bir C60 molekülünün elastiklik modülü yaklaşık olarak 668 GPa mertebesindedir. Fullerenlerden farklı olarak, grafen, iki boyutlu kristal bir yapıya sahiptir. Grafitten çeşitli üretim teknikleriyle elde edilen, tek atom kalınlığında karbon atomlarının altıgen formda yerleşmesiyle elde edilmektedir. İlk kez 2004 yılında üretimi gerçekleştirilmiştir ve o tarihten itibaren bilim ve endüstri dünyasından bir çok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda grafenin elastiklik modülünün 500 GPa mertebesinde olduğu bilinmektedir. Grafen %15 gerinim altında dahi serbest bırakıldığında ilk haline dönebilmektedir. Bu çalışmada, grafen katmanlarının arasına fulleren yapıları yerleştirilerek tamimiyle yeni bir malzeme modeli önerilmiş ve mekanik özellikleri incelenmiştir. Test modellerinde fullerenler grafen katmanları arasına rastgele ve düzenli olarak yerleştirilerek,,grafen katmanları üzerindeki dağılımlarının, malzemenin mekanik özelliklerine ve enerji depolama kabiliyetine etkisi incelenmiştir. Bu amaçla fullerenlerin altıgen, kare, döndürülmüş altıgen ve rastgele dağıltılmasıyla 4 farklı test modeli oluşturulmuştur. Her test modeli on bir grafen katmanından oluşmaktatır. Bu çalışmada C180 tipi fulleren yapıları kullanılmıştır. Bu varsayımlar kullanılarak, mekanik davranışlarının incelenmesi maksadıyla her dört farklı fulleren dağılımına sahip test numunelerinin moleküler dinamik (MD) yöntemiyle basma yükü altındaki davranışı incelenmiştir. Temel olarak MD kompleks malzeme sistemlerinin mekanik davranışlarının bilgisayar ortamında atomik seviyede incelenmesine olarak sağlayan bir tekniktir. Geçmişte bilimin ilerlemesi tamimiyle deneysel ve teorik çalışmalara dayanmaktaydı. Ancak atomik boyutta istenilen deneylerin yapılabilmesi çoğu zaman mümkün olmamakla beraber, gerçekleştirilebilen bir çok test ve deney ise çok yüksek teknolojiye ihtiyaç duyduğundan oldukça pahalıdır. Öte yandan teorik çalışmalar ise analitik ve nümerik olarak bir çok varsayıma dayandığı için ancak limitli sayıda özel durumlar için kullanılabilir durumdadır. İşte tam bu noktada bilgisayar tabanlı MD metotları erişilebilir deneysel çalışmalarla teorik varsayımlar arasında bir köprü görevi görerek araştırmacılar için ciddi bir fırsat sunmaktadır. MD metotları temelde fiziksel sistemin tanımlanmasına göre iki ayrı kategoriye ayrılmaktadır. Bunlardan ilki ‘klasik mekanik’ yaklaşımı olarak adlandırılmaktadır ve Newton fiziğine dayanmaktadır. İkinci yöntem ise ‘kuantum mekanik’ yöntemlerine dayanmaktadır ve bu yöntemde kimyasal bağların yapısı kuantum denklemeleri kullanılarak hesaplanmaktadır. İlk olarak 1980’li yılların başlarında kullanılmaya başlanılan kuantum tabanlı MD metotları, klasik MD yöntemlerine göre çok daha doğru sonuçlar sağlamaktadır. Ancak kuantum tabanlı MD simülasyonları çok daha fazla bilgisayar kapasitesine ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple ancak daha küçük modellerde, bir kaç nanosaniye mertebelerinde kullanımları mümkün olmaktadır. Öte yandan gerçek sonuçlardan belli hata miktarlarıyla sonuç veren klasik MD yöntemleri daha büyük yapıların daha uzun süreli olarak modellenmesine olanak vermesi açısından yaygın olarak tercih edilmektedir. Bu çalışmada da oluşturulan fulleren-grafen nano-kompozit malzemelerin mekanik davranışları, klasik MD yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Klasik MD programı olarak bu çalışmada ‘Large-scale Atomic/Molecular Massively Parallel Simulator (LAMMPS)’ kullanılmıştır. Ayrıca analiz sonuçlarının incelenmesi ‘Open Visualization Tool (OVITO)’ yardımıyla gerçekleştirilmiştir. Kullanılan moleküler dinamik programı atom modellemesine izin vermemektedir. Bu sebeple, nano-kompozit malzemeye ait atom koordinatları ‘MATLAB’ ortamında kod yardımıyla oluşturulup, daha sonra LAMMPS ortamına aktarılmıştır. Atomlar moleküler dinamik simülasyon ortamına tanıtıldıktan sonra karbon atomları arasındaki bağ kuvvetlerini modellemek amacıyla ‘Adaptive intermolecular reactive bond order (AIREBO)’ potansiyeli kullanılmıştır. AIREBO potansiyeli karbon içeren yapılarda bağ kuvvetlerinin modellenmesinde en yaygın olarak kullanılan potansiyeldir. Ayrıca atomlar arasında fiziksel olmayan kuvvetlerin oluşmasını engellemek amacıyla karbon atomları arasında bağ oluşmuşumunda mesafe kontrolü kullanılmıştır. Bu çalışmada iki karbon arasında bağ kuvveti oluşması için tanımlanan maksimum mesafe 2 Angström olarak belirlenmiştir. Karbon atomları arasındaki bağ kuvvetleri tanımlandıktan sonra, test modelleri simülasyon ortamında şartlandırılmıştır. Tüm test modellerinde basınç değeri sıfıra eşitlenmiştir. Böylelikle basma yükü uygulanmadan önce test modellerinde artık gerilme ortadan kaldırılmıştır. Bu çalışmada fulleren atomlarının grafen katmanları arasına dağılımlarının, malzemenin mekanik özeliklerine etkisinin incelenmesine ek olarak, önerilen yeni malzemenin davranışının, sıcaklık ve gerinim hızına hassasiyeti de incelenmiştir. Bu amaçla basma yükü uygulanmadan önce test modelleri 300 K, 500 K ve 700 K sıcaklığında şartlandırılmış ve modellerin kararlı hale ulaştığından emin olunmuştur. Basma hızının malzemenin mekanik özeliklerine ve enerji sönümleme karakterine etkisini incelemek için ise modeller 0.002 ps-1, 0.004 ps-1 ve 0.006 ps-1 gerinim hızlarında yüklenmiştir. Analizler tamamlandıktan sonra ise test modellerinin mekanik davranışlarını incelemek amacıyla gerilme-gerinim grafikleri oluşturulmuştur. Bu grafiklerle malzemelerin karakterlerinin belirlenmesine ek olarak, grafiklerin altında kalan alanın hesaplanmasıyla malzemelerin ne kadar enerji sönümlediği de hesaplanabilmiştir. Bu çalışmanın sonucu olarak fullerenlerin, farklı uzaysal pozisyonlarda grafen katmanları arasında dağıtılması malzemenin basma gerilme seviyelerini değiştirmekle beraber malzemelere ait gerilme-gerinim grafiğinin karakteri üzerinde de ciddi bir etkisinin olduğu gözlemlenmiştir. Altıgen ve kare fulleren dağılımlarının mekanik ve enerji sönümleme karakteri konvansiyonel köpük malzemelerle benzerlik göstermesine rağmen, döndürülmüş altıgen ve rastgele fulleren dağılımlarının tamamen farklı davrandığı rapor edilmiştir. Bu çalışmada sıcaklık ve gerinim hızına bağlı malzeme özelliklerindeki değişimler de incelenmiştir. Sonuç itibariyle; sıcaklığın malzeme davranışı üzerinde önemli bir etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır. Ancak elastiklik modülünün sıcaklık artışıyla beraber düşme eğiliminde olduğu gözlemlenmiştir. Diğer bir parametre olan gerinim hızının ise, gerilme-gerinim grafiğinin karakterine etkisinin olmadığı sonucuyla beraber, yüksek gerinim hızlarının daha yüksek pik gerilme değerlerine sebep olduğu sonucuna varılmıştır.Carbon based nanostructures such as carbon nanotubes (CNTs), graphene and fullerenes have attracted great attention due to their remarkable thermal, mechanical and electrical properties. In the last years, hybrid carbon nanomaterials, which enable to construct higher scale, tailorable materials consisting of coupled nanostructures such as graphene-CNT, fullerene-CNT and graphene-fullerene, are in the focus of researchers. In this respect, this study examines the mechanical characteristics of a hybrid nanostructured material that consists of fullerenes covalently sandwiched between parallel graphene sheets. After checking stability of the covalent junctions and thermodynamic feasibility of the overall nanostructure by monitoring the free energy profiles over a sufficiently long period through molecular dynamics simulations (MD),as the main objective of this study, the effects of layerwise spatial distribution of fullerenes on the compressive mechanical properties are investigated. For this purpose, atomistic models for the proposed fullerene-graphene composite structures are generated by the use of C180 fullerene with different spatial arrangements between graphene sheets. Random and ordered type fullerene dispersions are considered as two main fullerene distribution schemes employed in the atomistic modelling process. Comparisons are performed between fullerene-graphene composite structures with randomly and evenly distributed fullerenes in terms of elastic mechanical properties and energy absorbing characteristics. In this regard, compressive loading tests at different strain rates and various temperatures are performed via MD simulations to capture the mechanical response of sandwiched fullerene-graphene structures with different fullerene arrangements. In the MD simulations, the four nanostructures were assumed to be different spatial fullerene arrangement between graphene layers and results were compared. It was found that spatial distribution of fullerenes has remarkable influence on both compressive stress level and stress-strain characteristic of the novel fullerene –graphene foams. Mechanical response of the hexagonal and square fullerene arrangement models are in good agreement with both each other and conventional foam materials while rotated hexagonal and randomly fullerene distributed models are exhibited totally unique mechanical behaviours due to their special structures. In addition to investigation of spatial fullerene distribution effects on mechanical properties of the fullerene-graphene specimens, temperature and strain rate sensitivity of nano foams are studied in this thesis. As a consequence of certain MD simulation results, applied temperatures have no major impact on stress-strain curve tendency; however, young modulus of the materials tend to decrease with higher employed temperature level. In parallel that mechanical tests of fullerene-graphene foams under uniaxial compression show that the form of the stress-strain diagram does not depend on the applied strain rates. However, higher strain rates in general lead to higher stresses under compression at the beginning of the plateau regime and densification phase.Yüksek LisansM.Sc

    Dökümanlar ve program kodları arası benzerlik analizi ve uygulaması

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Kopya çekmek, öğrenci başarısının yanlış değerlendirilmesine yol açan ve son yıllarda ilköğretimden üniversiteye hatta lisansüstü eğitime kadar her düzeyde sıkça gündemde olan, eğitim ve öğretim sürecinin en önemli sorunları arasında sayılabilecek bir davranıştır. Türkiye'de okuyan nüfusun fazla olması nedeniyle eğitici başına düşen öğrenci sayısı çok fazladır. Bu da eğiticilerin, öğrencileri değerlendirme aşamasında yeterince doğru karar verememeleri sonucunu doğurmaktadır. Bu çalışmada ASP.NET, C# ve SQL Server 2008 kullanılarak yapılan web tabanlı uygulama ile öğrencilerden metin belgesi veya kod dosyaları şeklinde alınan ödevlerin birbirleriyle karşılaştırılarak benzer kısımların bulunması ve ardından ödevler arasında kullanıcının belirlediği ağırlıklara göre benzerlik oranı hesaplayarak eğiticilere değerlendirme aşamasında yardımcı olunması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Kopya Ödev, Ödev Benzerlik Tespiti, Metin KarşılaştırmaCopy, cause to a misinterpretation of the student's success and frequently on the agenda at all levels from primary school to university exams even graduate education, is a behavior can be considered among the most important training and education process's problems in recent years. The number of students per trainer is too much because of high number of studying population in Turkey. This cause the results that trainers could not take enough time and could not decide correctly during the evaluation stage. In this thesis, is purpose to assist trainers in evoluation stage by finding similar part and calculating similarity rate between homeworks which are the form of text according to weights are determined by the user with a web-based application developed using ASP.NET, C# and SQL Server 2008. Key words: Copy Homework, Homework Similarity Detection, Text Compariso

    KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARINDAKİREKLAMLARDA KADIN VE ERKEK OBJELERİNİN KULLANILMASI

    Get PDF
    Günümüzde üretici ve tüketici arasında oldukça büyük bir mesafe vardır. Bu mesafeyi kapatma görevini ise reklamlar üstlenmektedir. Reklamlarda pek çok obje kullanılmaktadır. Örneğin kadınlar, erkekler, çocuklar, çizgi kahramanlar vs. Reklamcılar üretici firmaların ürettikleri mal veya hizmeti tüketiciye ulaştırmada akıldan çok duygulara hitap etmek için reklamlarda kadın ve erkek objeler kullanırlar. Biz de bu çalışmamızda ürün satışınıarttırmak amacıyla yapılan reklamlarda, kullanılan kadın ve erkek objelerin önemini ortaya koymaya çalıştık

    Performance of Some Forages Species (\u3cem\u3eFestuca arundinacea\u3c/em\u3e L., \u3cem\u3eChloris gayana\u3c/em\u3e var. Katambora, \u3cem\u3eLotus corniculatus\u3c/em\u3e L. and \u3cem\u3eMedicago sativa\u3c/em\u3e L.) in Saline Soil

    Get PDF
    Salinity is a soil degradation process which reduces plant diversity and agricultural productivity, decreases fertility and devalues the land in regions with arid and semi-arid climate. This process inhibits water and nutrient intake of plants from soil due to changeable nitrogen percentage and/or the intensity of soluble salt concentration. When the fact that agricultural lands are limited around the world and that the need for nutrition increases incrementally is taken into consideration, it is obvious that available lands should be used more effectively. Hence, it is quite crucial to reclaim saline soil and utilize it more economically (Woods 1996)

    The Evaluation of Studies On Decreasing Intensive Care Infections with the Data of 8 Years Surveillance

    Get PDF
    Amaç Burdur Devlet Hastanesinin iki farklı yoğun bakım ünitesinde, enfeksiyon hızlarının azaltılmasına yönelik yaptığımız çalışmaları, 8 yıllık sürveyans verileri ışığında tartışmayı amaçladık. Materyal ve Metot Enfeksiyon hızının azaltılması için düzeltici faaliyetlerde; eğitimler, fiziki şartlardaki düzeltmeler, yatak sayısı ve basamak değişiklikleri irdelendi. Enfeksiyon hızının tespitinde; 01 Ocak 2008 – 30 Kasım 2015 tarihleri arasında yapılan sürveyans verileri dikkate alındı. Bulgular İki farklı yoğun bakımda toplam 5354 hasta ve 28164 hasta günü değerlendirildi. Sekiz yıllık süreçte; cerrahi yoğun bakım (CYB) yatak sayısı 5, dahili yoğun bakım (DYB) yatak sayısı 9 artarken ve basamak 1’den 2’ye yükseldi. Başta temizlik personelleri olmak üzere, tüm yoğun bakım çalışanlarına eğitimler düzenlendi. Yılda ortalama 45,8 eğitim yaplmıştı. İnvaziv araç kullanımında; üriner kateterde belirgin bir fark gözlenmezken, santral venöz kateter ve ventilatör kullanımında azalma olduğu görüldü. Hastane enfeksiyonu hızında CYB’da %46,67’den %3,76’ya, DYB’da %39,68’den %4,87’ye gerileme oldu. Kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonunda CYB’da %21,35, DYB’da %22,8 gerileme tespit edildi. Ventilatör ilişkili pnömonide CYB’da %19, DYB’da %17,37 azalma görüldü. Kateter ilişkili enfeksiyonda CYB’da %3,87, DYB’da %9,22 azalma görüldü. Sonuç Yoğun bakımlarda enfeksiyonların kontrol altına alınması için; multidisipliner bir yaklaşım gereklidir. İnvaziv araç kullanımının azaltılması kadar, bu araçların kullanılması esnasında hijyen kurallarının da kritik öneme sahip olduğu unutulmamalıdır. Bu amaçla nitelikli ve hedefe yönelik eğitimlerin yapılması, tüm yoğun bakım çalışanlarının bu eğitimlere dahil edilmesi faydalı olacaktır.Aim In this article, we aimed to discuss studies on decreasing intensive care infection rates in two different ICU of Burdur State Hospital under the light of 8 years of surveillance data. Materials and Methods Education, correction of physical conditions, number of beds and category changes were examined for the corrective actions in order to reduce the infection rate. For the determination of infection rate; held surveillance data was considered between 01/01/2008 and 30/11/2015. Results In two different ICU, total 5354 patient, 28164 patients day was evaluated. In 8 years, surgical intensive care unit’s (SICU) bed count elevated 5, internal intensive care unit’s (IICU) 9 and degree from 1 to2. Training was organized for all ICU staff. The average annual was 45.8. In the use of invasive instruments; there was no significant difference observed in urinary catheterization, however there was a reduction in the use of central venous catheters and ventilator in this period. Hospital infection rates decresed from 46.67% to 3.76% in SICU and from 39.68% to 4.87% in IICU. Catheter-associated urinary tract infections was decresed 21.35% in SICU and 22.8% in IICU. Decrease in ventilator-associated pneumonia was observed as 19% in SICU and 17.37% in IICU. Also decrease in catheter related infections was observed as 3.87% in SICU and 9.22% in IICU. Conclusion A multidisciplinary approach is needed for the control of infections in intensive care unit. As the reducing the use of invasive instruments, critical importance of hygiene rules should be noted during the use of these tools. For this purpose, performing a qualified and targeted education with the participation of all staff in intensive care unit would be beneficial

    The Evaluation of Studies On Decreasing Intensive Care Infections with the Data of 8 Years Surveillance

    Get PDF
    AimIn this article, we aimed to discuss studies on decreasing intensive care infection rates in two different ICU of Burdur State Hospital under the light of 8 years of surveillance data.Materials and MethodsEducation, correction of physical conditions, number of beds and category changes were examined for the corrective actions in order to reduce the infection rate. For the determination of infection rate; held surveillance data was considered between 01/01/2008 and 30/11/2015.ResultsIn two different ICU, total 5354 patient, 28164 patients day was evaluated. In 8 years, surgical intensive care unit’s (SICU) bed count elevated 5, internal intensive care unit’s (IICU) 9 and degree from 1 to2. Training was organized for all ICU staff. The average annual was 45.8. In the use of invasive instruments; there was no significant difference observed in urinary catheterization, however there was a reduction in the use of central venous catheters and ventilator in this period. Hospital infection rates decresed from 46.67% to 3.76% in SICU and from 39.68% to 4.87% in IICU. Catheter-associated urinary tract infections was decresed 21.35% in SICU and 22.8% in IICU. Decrease in ventilator-associated pneumonia was observed as 19% in SICU and 17.37% in IICU. Also decrease in catheter related infections was observed as 3.87% in SICU and 9.22% in IICU.ConclusionA multidisciplinary approach is needed for the control of infections in intensive care unit. As the reducing the use of invasive instruments, critical importance of hygiene rules should be noted during the use of these tools. For this purpose, performing a qualified and targeted education with the participation of all staff in intensive care unit would be beneficial

    Accumulation of Macronutrients in Forage Grasses Under Saline and Alkaline Conditions

    Get PDF
    This study was designed to determine P, K, Ca, Mg and Na mineral accumulations in Agropyron elongatum, Chloris gayana, Cynodon dactylon and Festuca arundinacea species grown on control (non-saline and non-alkaline), highly saline, highly alkaline and highly saline-alkaline soils, and to check whether the obtained fodders meet mineral requirements of animals. The research established in 2011 under a randomized complete blocks design, and continued for three years. Results revealed that macro nutrient contents (P, K, Ca, Mg and Na) accumulation differed significantly among species (except for K), locations (except for Ca) and years. No significant differences were observed among species in terms of potassium content. The highest phosphorus content was detected in Agropyron elongatum, while the highest Ca content observed in A.elongatum and F.arundiancaea. Moreover, the highest Mg content was observed in F.arundiancaeand the highest Na content in A.elongatumand F.arundiancaea. The lowest P, K+ and Na+ accumulations were detected from highly saline-alkaline soils while Mg2+ content was observed in control, highly saline and highly alkaline soils. As for meeting mineral requirements by animals, Ca2+ content of the obtained fodder was found to be sufficient while K+ accumulations were found to be lower and P and Na+ contents, on the other hand, were found to be higher than the recommended levels. Thus, K+ requirements by the animals should be met by additional feeding and because of rich sodium and phosphorus contents, fodder obtained from these species should be fed with caution

    Control and Monitoring Of Controller Area Network Based Motor and Sensor Boards

    Get PDF
    Günümüzde endüstriyel ortamlarda kullanılan cihazların kontrolü, uzaktan kontrol sistemleriylede sağlanabilmektedir. Bu çalışmada, arduino geliştirme kartı kullanılarak üç deney modülü vebir master modül geliştirilmiştir. Deney modülleri üzerinde sensörler ve motorlarbulunmaktadır. Deney modülleri android işletim sistemine sahip bir mobil cihaz üzerindebulunan yazılım aracılığıyla uzaktan kontrol edilmektedir. Bunun için bluetooth teknolojisikullanılmıştır. Deney modülleri ve master modül arasındaki bağlantı Denetleyici Alan Ağı ilesağlanmıştır. Bu sayede sensör ve motor verileri seri haberleşme ile iletilmiştir.Remote control system also can use to provide the control of devices that are used in industrial environments nowadays. In this study, three experimental modules and one master module have been developed by using Arduino development board. These modules include sensors and motors. Experimental modules are controlled remotely through Android based application software, running on a smart phone. Bluetooth technology is used for this application. The connection between the experimental modules and master module are provided with Controller Area Network. In this way, the sensor and motor data are transmitted by serial communication
    corecore